14 Şubat Sevgililer günü nedeniyle alınacak hediyelerde aşırılığı değerlendiren Tüketici Birliği Federasyonu Üyesi ve Siirt İli Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı Mehmet Enver Aytaç; “Sevgililer günü kutlamaları nefret ve pişmanlık gününe dönüşmesin” dedi.
Tüketici Birliği Federasyonu Üyesi ve Siirt İli Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı Mehmet Enver Aytaç konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır.
Tüketicileri Koruma adına temsil ettiğimiz misyon gereği, önümüzdeki günlerde tüm dünyada olduğu gibi Ülkemizde de kutlanacak olan, ancak bazen kimileri için çılgınlık derecesine varan 14 Şubat Sevgililer gününün yaklaşması nedeniyle günümüzde bir kötü alışkanlık haline gelen alışveriş bağımlılığından bahsederek, bu konuda tüketicileri uyarma zarureti hasıl olmuştur.
Alışveriş bağımlılığının nasıl kötü bir alışkanlığa dönüştüğü ile ilgili yaptığımız araştırma, gözlem ve izlenimlerde; Tüketicin satın alma işlemini gerçekleştirene kadar çok acele ettiği, panik olduğu ve hemen satın almak istediği, satın alırken de tıpkı bir uyuşturucu veya alkol bağımlısı gibi kafayı bulduğu görülür, çünkü beyin diğer bağımlılıklarda olduğu gibi bu olayda da aynı maddeyi salgılar.
Alışveriş bağımlıları ihtiyaç duyduğu birkaç eşya alma niyetiyle dışarı çıkar, fakat bilincini geri bırakmış ve gözü kararmış bir şekilde ihtiyacı olanlardan ziyade belki de hiç kullanmadan çöpe atacağı eşya dolusu torbalarla geri dönerler.
Alışveriş bağımlılığının en az diğer kötü alışkanlık ve bağımlılıklar kadar riskli ve acı verici olduğu, bunun sonucunda, Tüketicilerde maddi çöküşe, dağılmış veya enkaz haline gelmiş ailelere, yürümeyen ilişkilere, iş ve itibar kaybına sebep olabileceği unutulmamalıdır.
Psikolog Ayşe Yanık Knudsen’in konuyla ilgili yazdığı “Anne Ben Niye Doyumsuzum” isimli kitabın Tanıtım Bülteninden edindiğimiz bilgilere göre, çocukları ve kendimizi doyumsuzluk hastalığından kurtarmanın formüllerini şöyle anlatmakta;
Doyumsuzluk, içsel bir fakirleşme ile yani maneviyatı yok edip onun boşluğunu maddeyle doldurmaya çalışmakla tarif edilebilir. Oysa madde dışında değer verdiklerimiz içsel olarak bizleri zenginleştirir; başta ailemiz ve akrabalarımız, arkadaşlarımız, komşularımız ve onlarla yürüttüğümüz manevi ilişkiler bizleri mutlu kılar. Tabii ki, bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve menfaate dayalı olmaması temel koşuldur!
Günümüzde anne babaların ortak derdi çocuklarının elindeki ile yetinmemesi, paylaşmayı bilmemesi, aldıkları hiçbir şeye değer vermemesi ve sevinmemesi, sürekli yeni bir şeyler istemesi… Ayrıca beyler eşlerinin bitmeyen alışveriş tutkusundan, hanımlar da eşlerinin bitmeyen isteklerinden ve onlara kendilerini beğendirememekten şikâyetçi…
Modern zamanların insanları olarak, ‘gereksiz tüketim’ konusunda çoğu kez çaresiz kalıyoruz. Elimizdekilere şükür etmek yerine hep daha fazlanın, daha iyinin, daha güzelin, daha yeninin peşinde koşuyoruz. ‘Daha’lara ulaşmak için anın güzelliklerine sırtımızı dönüyoruz. Bu arayışın sonu ise mutluluk getirmiyor. ‘Doymak’ ve çocuklarımızı ‘doyurmak’ mümkün olmuyor. Sürekli tüketimin sonucu sürekli doyumsuzluk oluyor. Doyumsuzluk ise ruhsal çöküntüleri, ayrılıkları, hastalıkları tetikliyor. Doyumsuzluk, sosyal yolla geçen, her kesimden insanın yakalandığı ve tedavi edilmediğinde ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara neden olabilen ‘çok bulaşıcı’ bir virüs aslında!
Günümüzde sağlıksız ve ölçüsüz tüketim alışkanlıklarına sahip ebeveynler, sürekli tüketmeye meyilli çocuklar yetiştiriyorlar. Anne babanın bilinçlenmesi, çocuklarda ilerideki yaşlarında tüketimde ölçüsüz davranma, kişisel değerlere verdiği önemi yitirmeye başlama, öz güvensiz olma ve depresyona eğilim gösterme gibi olumsuz duygu durumları ve davranışları engeller.
Ebeveyn olarak, kendimizin ve çocuklarımızın hayatlarının, doyumsuzluktan uzak ve mutlu geçmesi için, şu önerilere kulak asmamızda yarar var:
- Çocuklarımızı, kumbarada para biriktirmek gibi, tutumlu davranış geliştirmelerini sağlayacak aktivitelere yönlendirmeliyiz.
- Sosyal yaşantının ve hediyeleşmenin, büyük bütçeler gerektirmediğinin bilincine varıp,bu bilinci, çocuklarımıza da aktarmaya çalışmalıyız.
- Karnımız açken ve sinirliyken alışveriş yapmamalıyız. Aksi halde, sonradan pişman olacağımız, sağlıksız şeyler yiyebilir veya ihtiyacımız olmayan ürünler satın almış olabiliriz.
- Çocuklarımızla alışveriş yaparken, ihtiyaç odaklı düşünmek, ihtiyaç listesi düzenlemek ve gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri satın almamalı, ayrıca bu tutumunuzu, çocuklarımıza da aşılamalıyız.
Kısacası sevdiklerimizi mutlu etmek için, aşırıya kaçarak aldığımız hediyelerle her yıl kutladığımız sevgililer günümüz sonradan pişman olacağımız nefret gününe dönüşmesin.
Mehmet Enver Aytaç
Siirt İli Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı
0 505 493 84 46
Tüketici Birliği Federasyonu Üyesi ve Siirt İli Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı Mehmet Enver Aytaç konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır.
Tüketicileri Koruma adına temsil ettiğimiz misyon gereği, önümüzdeki günlerde tüm dünyada olduğu gibi Ülkemizde de kutlanacak olan, ancak bazen kimileri için çılgınlık derecesine varan 14 Şubat Sevgililer gününün yaklaşması nedeniyle günümüzde bir kötü alışkanlık haline gelen alışveriş bağımlılığından bahsederek, bu konuda tüketicileri uyarma zarureti hasıl olmuştur.
Alışveriş bağımlılığının nasıl kötü bir alışkanlığa dönüştüğü ile ilgili yaptığımız araştırma, gözlem ve izlenimlerde; Tüketicin satın alma işlemini gerçekleştirene kadar çok acele ettiği, panik olduğu ve hemen satın almak istediği, satın alırken de tıpkı bir uyuşturucu veya alkol bağımlısı gibi kafayı bulduğu görülür, çünkü beyin diğer bağımlılıklarda olduğu gibi bu olayda da aynı maddeyi salgılar.
Alışveriş bağımlıları ihtiyaç duyduğu birkaç eşya alma niyetiyle dışarı çıkar, fakat bilincini geri bırakmış ve gözü kararmış bir şekilde ihtiyacı olanlardan ziyade belki de hiç kullanmadan çöpe atacağı eşya dolusu torbalarla geri dönerler.
Alışveriş bağımlılığının en az diğer kötü alışkanlık ve bağımlılıklar kadar riskli ve acı verici olduğu, bunun sonucunda, Tüketicilerde maddi çöküşe, dağılmış veya enkaz haline gelmiş ailelere, yürümeyen ilişkilere, iş ve itibar kaybına sebep olabileceği unutulmamalıdır.
Psikolog Ayşe Yanık Knudsen’in konuyla ilgili yazdığı “Anne Ben Niye Doyumsuzum” isimli kitabın Tanıtım Bülteninden edindiğimiz bilgilere göre, çocukları ve kendimizi doyumsuzluk hastalığından kurtarmanın formüllerini şöyle anlatmakta;
Doyumsuzluk, içsel bir fakirleşme ile yani maneviyatı yok edip onun boşluğunu maddeyle doldurmaya çalışmakla tarif edilebilir. Oysa madde dışında değer verdiklerimiz içsel olarak bizleri zenginleştirir; başta ailemiz ve akrabalarımız, arkadaşlarımız, komşularımız ve onlarla yürüttüğümüz manevi ilişkiler bizleri mutlu kılar. Tabii ki, bu ilişkilerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve menfaate dayalı olmaması temel koşuldur!
Günümüzde anne babaların ortak derdi çocuklarının elindeki ile yetinmemesi, paylaşmayı bilmemesi, aldıkları hiçbir şeye değer vermemesi ve sevinmemesi, sürekli yeni bir şeyler istemesi… Ayrıca beyler eşlerinin bitmeyen alışveriş tutkusundan, hanımlar da eşlerinin bitmeyen isteklerinden ve onlara kendilerini beğendirememekten şikâyetçi…
Modern zamanların insanları olarak, ‘gereksiz tüketim’ konusunda çoğu kez çaresiz kalıyoruz. Elimizdekilere şükür etmek yerine hep daha fazlanın, daha iyinin, daha güzelin, daha yeninin peşinde koşuyoruz. ‘Daha’lara ulaşmak için anın güzelliklerine sırtımızı dönüyoruz. Bu arayışın sonu ise mutluluk getirmiyor. ‘Doymak’ ve çocuklarımızı ‘doyurmak’ mümkün olmuyor. Sürekli tüketimin sonucu sürekli doyumsuzluk oluyor. Doyumsuzluk ise ruhsal çöküntüleri, ayrılıkları, hastalıkları tetikliyor. Doyumsuzluk, sosyal yolla geçen, her kesimden insanın yakalandığı ve tedavi edilmediğinde ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara neden olabilen ‘çok bulaşıcı’ bir virüs aslında!
Günümüzde sağlıksız ve ölçüsüz tüketim alışkanlıklarına sahip ebeveynler, sürekli tüketmeye meyilli çocuklar yetiştiriyorlar. Anne babanın bilinçlenmesi, çocuklarda ilerideki yaşlarında tüketimde ölçüsüz davranma, kişisel değerlere verdiği önemi yitirmeye başlama, öz güvensiz olma ve depresyona eğilim gösterme gibi olumsuz duygu durumları ve davranışları engeller.
Ebeveyn olarak, kendimizin ve çocuklarımızın hayatlarının, doyumsuzluktan uzak ve mutlu geçmesi için, şu önerilere kulak asmamızda yarar var:
- Çocuklarımızı, kumbarada para biriktirmek gibi, tutumlu davranış geliştirmelerini sağlayacak aktivitelere yönlendirmeliyiz.
- Sosyal yaşantının ve hediyeleşmenin, büyük bütçeler gerektirmediğinin bilincine varıp,bu bilinci, çocuklarımıza da aktarmaya çalışmalıyız.
- Karnımız açken ve sinirliyken alışveriş yapmamalıyız. Aksi halde, sonradan pişman olacağımız, sağlıksız şeyler yiyebilir veya ihtiyacımız olmayan ürünler satın almış olabiliriz.
- Çocuklarımızla alışveriş yaparken, ihtiyaç odaklı düşünmek, ihtiyaç listesi düzenlemek ve gerçekten ihtiyacımız olmayan şeyleri satın almamalı, ayrıca bu tutumunuzu, çocuklarımıza da aşılamalıyız.
Kısacası sevdiklerimizi mutlu etmek için, aşırıya kaçarak aldığımız hediyelerle her yıl kutladığımız sevgililer günümüz sonradan pişman olacağımız nefret gününe dönüşmesin.
Mehmet Enver Aytaç
Siirt İli Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı
0 505 493 84 46